bundan sonraki bu hayatı kendimize değil, belki hak ve hakikate vakfetmeliyiz. Şekva değil, belki daima şükrettirecek, her şeyde rahmetin izini, yüzünü, özünü görmeye çalışmalıyız.
Said Nursî
***
Kardeşlerimden rica ederim ki:
Sıkıntı veya ruh darlığından veya titizlikten veya nefs ve şeytanın desiselerine kapılmaktan veya şuursuzluktan arkadaşlardan sudur eden fenâ ve çirkin sözleriyle birbirine küsmesinler ve “Haysiyetime dokundu” demesinler. Ben o fenâ sözleri kendime alıyorum; damarınıza dokunmasın. Bin haysiyetim olsa kardeşlerimin mabeynindeki muhabbete ve samimiyete feda ederim.
Said Nursî
***
Kardeşlerim,
Maatteessüf başımıza gelen bir şefkat tokatını, iki üç gündür, kat’î bir kanaatle anladım. Hatta, ehl-i isyan hakkında gelen bir ayetin çok işaratından bir işareti bize bakıyor gibi fehmettim. O da şudur: فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ...اَخَذْنَاهُمْ yani: “Onlara ihtar ettiğimiz ders ve nasihatı unuttukları ve amel etmedikleri vakit, onları tutup musibet altına aldık.” (1)
Evet, en ahirde sırr-ı ihlâsa dair bir risale bize yazdırıldı. Elhak, gayet âli ve nuranî bir düstur-u uhuvvet idi. Ve on binler kuvvetle ancak mukabele edilir hadiselere, musibetlere karşı, o sırr-ı ihlâs ile on adamla mukavemet ettirilebilir bir düstüru kudsî idi. Fakat, maatteessüf başta ben, biz, o ihtarı manevî ile amel edemedik. Bu ayetin mana-yı işarisiyle, اَخَذْنَاهُمْ cifrî tarihiyle 1352 eder. Aynı tarihiyle tutturulduk. Bir kısmımız şefkat tokadına giriftar olduk.