Eskişehir Hapishanesinde Yazılmış Bir Parça
Kardeşlerim! Müteaddid defa Risale-i Nur’un şakirdlerini lâyık oldukları tarzda müdafaa etmişim. İnşaallah mahkemede bağırarak derim. Hem Risale-i Nur’u, hem şakirdlerinin kıymetlerini dünyaya işittireceğim. Yalnız size bunu ihtar ederim ki: “Bu müdafaamdaki kıymeti muhafaza etmenin şartı, bu hadisedeki ağız yanmasıyla Risale-i Nur’dan küsmemek ve üstadından darılmamak ve kardeşlerinden sıkıntıdan gelen bahanelerle nefret etmemek ve birbirine kusur bulmamak ve isnad etmemektir.” Yalnız tahattur edersiniz ki, Risale-i Kader’de isbat etmişiz ki: “Başa gelen zulümlerde iki cihet var ve iki hüküm vardır: Biri insanın, biri kader-i ilâhînin. Aynı hadisede insan zulmeder, fakat kader âdildir, adalet eder.” Bu meselemizde, insanın zulmünden ziyade, kaderin adaleti ve hikmeti ilâhiyenin sırrını düşünmeliyiz.
Evet, kader, Risale-i Nur talebelerini bu meclise çağırdı. Ve mücahede-i maneviye inkişaf etmesinin hikmeti; onları, bu hakikaten çok sıkıntılı olan medrese-i Yusufiyeye sevk etti. İnsan zulmü ve bahanesi bir vesile oldu. Onun için sakınınız; birbirinize, “Böyle yapmasaydım ben tevkif olmazdım” demeyiniz.
***
(Bu parça mahkeme müdafaatının bir parçasıdır,
her nasılsa buraya girmiş, çıkarılmamış, kalmış.)
Mahkemenin reisi ve azalarından ehemmiyetli bir hakkımı taleb ederim, şöyle ki:
Bu meselede yalnız şahsım medar-ı bahs değil ki, siz, beni tebrie etmekle ve hakikat-ı hâle muttali olmanızla halledilmiş olsun. Çünkü, ehl-i ilim ve ehl-i takvanın şahs-ı manevîsi bu meselede nazar-ı millette ittiham altına girdiği ve hükûmette dahi ehl-i takva ve ehl-i ilme karşı bir