بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
اِنَّمَۤا اَمْرُهُۤ اِذَۤا اَرَادَ شَيْئًا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Ayet-i kerîmenin işaretiyle, emir ile icad oluyor. Ve Kudret hazineleri kâf, nun’dadır. Bu sırr-ı dakîkin vücûh-u kesîresinden birkaç vechi Risalelerde zikredilmiştir. Burada, hurûf-u Kur’an’ın, hususan sûrelerin başlarındaki mukattaat-ı hurûfun hâsiyetlerine ve fezaillerine ve tesirat-ı maddiyelerine dair vürûd eden hadisleri, şu asrın nazar-ı maddîsine takrib etmek için, maddî bir misâl üzerinde o sırrın tefhimine çalışacağız. Şöyle ki:
Zat-ı Zülcelâl olan Sahib-i Arş-ı Âzamın, manevî bir merkezi âlem ve kalb ve kıble-i kâinat hükmünde olan küre-i arzdaki mahlûkatın tedbirine medar dört arşı ilâhîsi var:
Birisi, hıfz ve hayat arşıdır ki, topraktır. İsm-i Hafîzin ve Muhyînin mazharıdır.
İkincisi, fazl ve rahmet arşıdır ki, su unsurudur.
Üçüncüsü, ilim ve hikmet arşıdır ki, unsuru nurdur.
Dördüncüsü, Emir ve iradenin arşıdır ki, unsuru havadır.
Basit topraktan, hadsiz hâcât-ı hayvaniye ve insaniyeye medar olan maadin ve hadsiz muhtelif nebatatın basit bir unsurdan, kemal-i intizam ile vahdetten hadsiz kesret, basitten nihayetsiz muhtelif enva, sade bir sahifede hadsiz muntazam nukuş gözümüzle gördüğümüz gibi; suyun,