BEŞİNCİ NOKTA: Rahmet-i ilâhiyenin en lâtif, en güzel, en hoş, en şirin cilvelerinden olan şefkat; bir iksir-i nuranîdir, aşktan çok keskindir. Çabuk Cenâb-ı Hakka vusûle vesile olur. Nasıl aşk-ı mecazî ve aşk-ı dünyevî, pek çok müşkilâtla aşk-ı hakikîye inkılâb eder, Cenâb-ı Hakkı bulur. Öyle de, şefkat, fakat müşkilâtsız, daha kısa, daha safi bir tarzda, kalbi Cenâb-ı Hakka rabteder.
Gerek peder ve gerek valide, veledini bütün dünya gibi severler. Veledi elinden alındığı vakit, eğer bahtiyar ise, hakiki ehl-i iman ise, dünyadan yüzünü çevirir, Mün’im-i Hakikîyi bulur. Der ki: “Dünya madem fânidir, değmiyor alâka-i kalbe.” Veledi nereye gitmişse, oraya karşı bir alâka peyda eder, büyük mânevî bir hâl kazanır.
Ehl-i gaflet ve dalâlet, şu beş hakikatteki saadet ve müjdeden mahrumdurlar. Onların hâli ne kadar elîm olduğunu şununla kıyas ediniz ki: Bir ihtiyar hanım gayet sevdiği sevimli bir tek çocuğu sekeratta görüp, dünyada tevehhüm-ü ebediyet hükmünce, gaflet veya dalâlet neticesinde; mevti, adem ve firakı ebedî tasavvur ettiğinden, yumuşak döşeğine bedel kabrin toprağını düşünüp, gaflet veya dalâlet cihetiyle, Erhamürrâhimînin cennet-i rahmetini, firdevs-i nimetini düşünmediğinden, ne kadar meyusane bir hüzün ve elem çektiğini kıyas edebilirsin.
Fakat vesile-i saadet-i dâreyn olan iman ve İslâmiyet, mü’mine der ki: Şu sekeratta olan çocuğun Hâlik-ı Rahîmi, onu bu pis dünyadan çıkarıp Cennetine götürecek. Hem sana şefaatçı, hem ebedî bir evlât yapacak. Mufarakat muvakkattır, merak etme; اَلْحُكْمُ لِلّٰهِ ۞ اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ de, sabret.
اَلْبَاقٖى هُوَ الْبَاقٖى
Said Nursî