Bir zaman, Hazret-i Gavs-ı Âzam Şeyh Geylanî (k.s.)’nin terbiyesinde, nazdar ve ihtiyare bir hanımın bir tek evladı bulunuyormuş. O muhterem ihtiyare, gitmiş oğlunun hücresine, bakıyor ki, oğlu bir parça kuru ve siyah ekmek yiyor. O riyazattan zaafiyetiyle, validesinin şefkatini celb etmiş. Ona acımış. Sonra Hazret-i Gavs’ın yanına şekva için gitmiş. Bakmış ki, Hazreti Gavs, kızartılmış bir tavuk yiyor. Nazdarlığından demiş: “Ya Üstad! Benim oğlum açlıktan ölüyor; sen tavuk yersin!” Hazret-i Gavs tavuğa demiş: قُمْ بِاِذْنِ اللّٰه O pişmiş tavuğun kemikleri toplanıp tavuk olarak yemek kabından dışarı atıldığını, mutemed ve mevsuk çok zatlardan, Hazret-i Gavs gibi keramat-ı harikaya mazhariyeti dünyaca meşhur bir zatın bir kerameti olarak, manevî tevatürle nakledilmiş. Hazret-i Gavs demiş: “Ne vakit senin oğlun da bu dereceye gelirse, o zaman o da tavuk yesin.”
İşte, Hazret-i Gavs’ın bu emrinin manası şudur ki: Ne vakit senin oğlun da ruhu cesedine, kalbi nefsine, aklı midesine hakim olsa ve lezzeti şükür için isterse, o vakit leziz şeyleri yiyebilir.