Öyle bir surette o tohumcuklar inkişaf ettiler ki, o tek kabza, muhtelif ağaçlar ve mütenevvi çiçekler ile dolu bir bahçe hükmüne geçti. İçinde hiç bir galât, kusur yok; فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ sırrını gösterir. Her bir tohum, ism-i Hafizin cilvesiyle ve ihsanıyla, ona pederinin ve aslının malından verdiği irsiyeti, iltibassız, noksansız muhafaza edip gösteriyor.
İşte bu hadsiz harika muhafazayı yapan zat-ı Hafiz, kıyamet ve haşirde, hafiziyetin tecelli-i ekberini göstereceğine kat’i bir işarettir. Evet bu ehemmiyetsiz, zail, fani tavırlarda bu derece kusursuz, galâtsız hafiziyet cilvesi bir hüccet-i katıadır ki; ebedi tesiri ve azim ehemmiyeti bulunan emanet-i kübra hamelesi ve arzın halifesi olan insanların ef’al, âsar ve akvalleri ve hasenat ve seyyiatları, kemal-i dikkat ile muhafaza edilip muhasebesi görülecek.
Âyâ! Bu insan zanneder mi ki, başıboş kalacak. Hâşâ! Belki, insan ebede mebustur. Ve saadet-i ebediyeye ve şekavet-i daimeye namzettir. Küçük büyük, az çok her amelinden muhasebe görecek. Ya taltif veya tokat yiyecek.
İşte hafiziyetin cilve-i kübrasına ve mezkûr ayetin hakikatına şahitler had ve hesaba gelmez. Bu meseledeki gösterdiğimiz şahit, denizden bir katre, dağdan bir zerredir.
سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلٖيمُ الْحَكٖيمُ
***