Güneşin tulûunda ne kadar menfaatler olduğu malûmdur. Halbuki muttarid bir kaideye tabi olduğundan güneşin çıkması için dua edilmiyor ve çıkmasına dair şükür yapılmıyor. Ve ilm-i beşerî, o kaidenin yoluyla yarın güneşin çıkacağını bildiği için, gaipten sayılmıyor. Fakat yağmurun cüz’iyatı bir kaideye tabi olmadığı için, her vakit insanlar rica ve dua ile dergâh-ı ilâhiyeye ilticaya mecbur oluyorlar. Ve ilm-i beşerî vakt-i nüzulünü tayin edemediği için, sırf hazine-i rahmetten bir nimet-i hassa telâkki edip hakiki şükrediyorlar. İşte bu ayet, bu nokta-i nazardan yağmurun vakt-i nüzulünü mugayyebat-ı hamseye idhal ediyor.
Rasathanelerdeki aletle bir yağmurun mukaddematını hissedip vaktini tayin etmek gaibi bilmek değil, belki gaipten çıkıp âlem-i şehadete takarrubu vaktinde bazı mukaddematına ıttıla suretinde bilmektir. Nasıl en hafi umur-u gaybiye vukua geldikte veyahut vukua yakın olduktan sonra, hiss-i kablelvukuun bir nev’iyle bilinir. O gaybı bilmek değil, belki o, mevcudu veya mukarrebü’l-vücudu bilmektir. Hatta ben kendi âsâbımda bir hassasiyet cihetiyle, yirmi dört saat evvel, gelecek yağmuru bazen hissediyorum. Demek yağmurun mukaddematı, mebadileri var. O mebadiler, rutubet nev’inden kendini gösteriyor, arkasından yağmurun geldiğini bildiriyor. Bu hal, aynen kaide gibi, ilm-i beşerin gaipten çıkıp daha şehadete girmeyen umura vusûle bir vesile olur. Fakat daha âlem-i şehadete ayak basmayan ve meşiet-i hassa ile rahmet-i hassadan çıkmayan yağmurun vakt-i nüzulünü bilmek, ilm-i Allamü’l-Guyûba mahsustur.
Kaldı ikinci mesele: Röntgen şuaıyla rahm-ı maderdeki çocuğun erkek ve dişisini bilmekle وَ يَعْلَمُ مَا فِى الْاَرْحَامِ ayetinin meal-i gaybîsine münafi olamaz. Çünkü, ayet yalnız zükûret ve ünûset keyfiyetine değil, belki o çocuğun acip istidad-ı hususîsi ve istikbalde kesb edeceği vaziyetine medar olan mukadderat-ı hayatiyesinin mebadileri, hatta simasındaki gayet acip olan sikke-i samediyet muraddır ki, çocuğun o tarzda bilinmesi ilm-i Allamü’l-Guyûba mahsustur. Yüz bin röntgen-misâl fikri beşerî birleşse, yine o çocuğun umum efrad-ı beşeriyeye karşı birer alâmet-i farikası bulunan yalnız hakiki simay-ı vechiyesini keşfedemez. Nerede kaldı ki, simay-ı vechîsinden yüz defa daha harika olan, istidadındaki simay-ı manevîyi keşfedebilsin!