SEKİZİNCİ HAKİKAT: Bâb-ı vaad ve vaiddir. İsm-i Cemîl ve Celîlin cilvesidir.
Hiç mümkün müdür ki, Alîm-i Mutlak ve Kadîr-i Mutlak olan şu masnuatın Sânii, bütün enbiyanın tevatürle haber verdikleri ve bütün sıddıkîn ve evliyanın icma ile şehadet ettikleri mükerrer vaad ve vaid-i ilâhîsini yerine getirmeyip, -hâşâ- acz ve cehlini göstersin? Halbuki, vaad ve vaidinde bulunduğu emirler, kudretine hiç ağır gelmez. Pek hafif ve pek kolay; geçmiş baharın hesapsız mevcudatını gelecek baharda kısmen aynen, (Haşiye) kısmen mislen (Haşiye) iadesi kadar kolaydır. İfa-yı vaad ise, hem bize, hem her şeye, hem kendisine, hem saltanat-ı rububiyetine pek çok lâzımdır. Hulfu’l-vaad ise; hem izzet-i iktidarına zıttır, hem ihata-yı ilmiyesine münafidir. Zira, hulfu’l-vaad, ya cehilden ya aczden gelir.