Lâkayt ve gafletlikle hasm-ı tabiat-yılan, gediği açtı cephenin arkasında,
dinsizlik hücum etti, millet epey sarsıldı.
En ileri karakol, İslâmiyet ruhuyla tenevvür etmiş cinan,
en mütesallib olmalı, en müteyakkız olmalı! Yahut o dâr olmamalı,
İslâmı aldatmamalı. İmanın yeri kalbdir;
dimağ ise oluyor ma’kes-i nur-u iman.
Bazen de mücahiddir, bazen süpürgecidir, dimağda vesveseler,
hem pek çok ihtimaller kalb içine girmese, sarsılmaz iman, vicdan.
Yoksa bazıların zannınca iman dimağda olsa, ruh-u iman olan
hakkalyakîne ihtimalât-ı kesire olur birer hasm-ı bîaman.
Kalb ile vicdan, mahall-i iman. Hads ile ilham, delil-i iman.
Bir hiss-i sâdis; tarik-i iman... Fikir ile dimağ, bekçi-i iman.
Talim-i nazariyattan ziyade, tezkir-i müsellemata ihtiyaç var
Zaruriyat-ı dinî, müsellemat-ı şer’î; kulûblerde hasıldır,
ihtar ile huzuru, tezkir ile şuuru.
Matlub da hasıl olur. İbare-i Arabî 1 daha ulvi ediyor tezkiri, hem ihtarı.
Onun için Cumada hutbe-i Arabiye, zaruriyatı ihtar, müsellematı tezkir,
maalkifaye olur onun tarz-ı tezkiri.
Nazariyatı talim onda maksud değildir; hem İslâmın vahdanî simasında
şu bir nakş-ı vahdettir; kabul etmez teksiri.
Hadis der ayete: “Sana yetişmek muhal!”
Hadis ile ayeti muvazene edersen, bilbedahe görürsün
beşerin en beliği, vahyin de mübelliği,