Niyet gibi, tarz-ı nazar dahi adeti ibadete çevirir
Şu noktaya dikkat et; nasıl olur niyetle mübah âdat, ibâdat...
Öyle tarz-ı nazarla fünun-u ekvan olur maarif-i ilâhî,
tetkik dahi tefekkür... Yani ger harfî nazarla, hem sanat noktasında
“Ne güzeldir” yerine, “Ne güzel yapmış Sâni’, nasıl yapmış o mâhi”
nokta-i nazarında kâinata bir baksan, nakş-ı Nakkaş-ı Ezel
nizam ve hikmetiyle lem’a-i kasd ve itkan tenvir eder şübehi.
Döner ulûm-u kâinat, maarif-i ilâhî... Eğer mana-yı ismîyle,
tabiat noktasında, “Zatında nasıl olmuş” eğer etsen nigâhı,
bakarsan kâinata, daire-i fünunun daire-i cehl olur.
Biçare hakikatler, kıymetsiz eller kıymetsiz eder. Çoktur bunun güvahı.
Böyle zamanda tereffühde izn-i şer’î bizi muhtar bırakmaz
Lezaiz çağırdıkça “sanki yedim” demeli.
Sanki yedimi düstur eden, bir mescidi yemedi. 1
Eskide ekser İslâm filcümle aç değildi. Tena’uma ihtiyar bir derece var idi.
Şimdi ise, ekseri açlığa düşdü kaldı. Telezzüze ihtiyar izn-i şer’î kalmadı.
Sevad-ı âzam, hem ekseriyet-i masumun maişeti basittir.
Tagaddi besatetiyle onlara tabi olmak, bin kerre müreccahtır,
ekalliyet-i müsrife, ya bir kısım sefihe tagaddide
tereffüh noktasında benzemek.