acz tahallül edemez, onda meratib olamaz; her şeye nisbeti bir;
hiçbir şey ağır olmuyor. O kudretin ziyasına Güneş mişkât olmuştur.
Bu mişkâtın nuruna deniz yüzü ayine,
şebnemlerin gözleri birer mir’at olmuştur.
Denizin geniş yüzü gösterdiği güneşi,
çin-i cebinindeki katreler de gösterir:
şebnemin küçük gözü yıldız gibi parlıyor.
Ayn-ı hüviyet tutar; şebnem, deniz bir olur güneşin nazarında.
Kudreti tanzir eder; şebnemin gözbebeği küçücük bir güneştir.
Şu muhteşem güneş de küçücük bir şebnemdir; gözbebeği bir nurdur ki,
şems-i kudretten gelir, o kudrete kamer olur.
Semavat bir denizdir; bir nefes-i Rahmanla çin-i cebinlerinde mevcelenip,
katarat ki nücum ve hem şümustur.
Kudret tecelli etti, o katarata serpti nuranî lemeatı.
Her bir güneş bir katre, her bir yıldız bir şebnem, her bir lem’a timsaldir.
O feyz-i tecellinin küçücük bir aksidir o katre-misal güneş.
Eder mücellâ camını o lümey’a zücace, dürri-misal parlıyor
O şebnem-misal yıldız, lâtif gözü içinde bir yer yapar lem’aya.
Lem’a olur bir sirac, gözü olur zücace, misbahı nurlanıyor.