YİRMİNCİ PENCERE (Haşiye)
فَسُبْحَانَ الَّذٖى بِيَدِهٖ مَلَكُوتُ كُلِّ شَىْءٍ
۞ وَ اِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ ۞ وَ اَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُ ۞ وَ مَا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِنٖينَ
Nasıl cüz’iyat ve neticelerde ve teferruatta kemal-i hikmet ve cemal-i sanat görünüyor. Öyle de, tesadüfî ve karışık tevehhüm edilen küllî unsurların, büyük mahlûkatın zâhiren karışık vaziyetleri dahi bir hikmet ve sanat ile vaziyetler alıyorlar.
İşte ziyanın parlaması, sair hikmetli hidematının delâletiyle, yeryüzünde masnuat-ı ilâhiyeyi izn-i rabbanî ile teşhir ve ilân etmektir. Demek bir Sâni-i Hakîm tarafından ziya istihdam ediliyor; çarşı-yı âlem sergilerindeki antika sanatlarını onunla irae ediyor.