Rahman-ı Rahîmi gösterir. Ve o perde-i rahmet üstünde dahi, bütün rızka muhtaç zîhayatların lâyık ve mükemmel bir tarzda iaşeleri ve erzakları, bilbedahe, terbiyekârane bir rezzakıyet ve şefkatkârane bir rububiyeti gösterir. Ve o terbiye ve idare, bizzarure bir Rezzak-ı Kerîmi gösterir.
Evet, zeminin yüzünde kemal-i hikmetle terbiye edilen ve kemal-i inayetle tezyin edilen ve kemal-i rahmetle taltif edilen ve kemal-i şefkatle iaşe edilen bütün mahlûkat, birer birer bir Sâni-i Hakîm, Kerîm, Rahîm, Rezzakın vücubuna şehadet ve vahdetine işaret ettikleri gibi, yeryüzünün mecmuunda tezahür eden ve umumunda görülen ve kast ve iradeyi bilbedahe gösteren hikmet-i âmme; ve hikmeti dahi tazammun eden umum masnuata şamil inayet-i tamme; ve inayet ve hikmeti tazammun eden ve umum mevcudat-ı arziyeye şamil olan rahmet-i vasia; ve rahmet ve hikmet ve inayeti de tazammun eden, umum zîhayata şamil bir surette ve gayet kerîmane bir tarzda olan rızık ve iaşe-i umumiyeyi birden nazara al, bak.
Nasıl ki, elvan-ı seb’a, ziyayı teşkil eder; ve yeryüzünü tenvir eden o ziya, nasıl şüphesiz güneşi gösterir. Öyle de, o hikmet içindeki inayet ve inayet içindeki rahmet ve rahmet içindeki iaşe-i rızkî, nihayet derecede Hakîm, Kerîm, Rahîm, Rezzak bir Vâcibü’l-Vücudun vahdetini ve kemal-i rububiyetini büyük bir mikyasta, yüksek bir derecede, parlak bir surette gösterir.
İşte, ey sersem münkir-i gafil! Göz önündeki bu hakîmane, kerîmane, rahîmane, rezzakane terbiyeti ve bu acip ve harika ve mucize keyfiyeti ne ile izah edebilirsin. Senin gibi serseri tesadüfle mi? Ve kalbin gibi kör