Çünkü, Allah’a verse, hadsiz eşyayı bir zata verir. Ona vermezse, her bir şeyi hadsiz esbaba vermek lâzım gelir. O vakit, bir meyve, kâinat kadar müşkilât peyda eder, belki daha ziyade müşkil olur. Çünkü, nasıl bir nefer yüz muhtelif adamın idaresine verilse, yüz müşkilât olur. Ve yüz nefer bir zabitin idaresine verilse, bir nefer hükmünde kolay olur. Öyle de, çok muhtelif esbabın bir tek şeyin icadında ittifakları, yüz derece müşkilâtlı olur. Ve pek çok eşyanın icadı bir tek zata verilse, yüz derece kolay olur.
İşte, mahiyet-i insaniyedeki merak ve taleb-i hakikat cihetinden gelen nihayetsiz ıztıraptan kurtaracak, yalnız tevhid-i Hâlik ve marifet-i ilâhiyedir. Madem küfürde ve şirkte nihayetsiz müşkilât ve ıztırabat var. Elbette o yol muhaldir, hakikati yoktur. Madem tevhidde, mevcudatın yaratılışındaki suhulete ve kesrete ve hüsn-ü sanata muvafık olarak, nihayetsiz suhulet ve kolaylık var. Elbette o yol vaciptir, hakikattir.
İşte, ey bedbaht ehl-i dalâlet! Bak, dalâlet yolu ne kadar karanlıklı ve elemli! Ne zorun var ki oradan gidiyorsun? Hem bak, iman ve tevhid yolu ne kadar kolay ve safâlı! Oraya gir, kurtul.
ON İKİNCİ PENCERE
سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْاَعْلٰى ۞ اَلَّذٖى خَلَقَ فَسَوّٰى ۞ وَالَّذٖى قَدَّرَ فَهَدٰى sırrınca, umum eşyada, hususan zîhayat masnularda, hikmetli bir kalıptan çıkmış gibi, her şeye bir miktar-ı muntazam ve bir suret, hikmetle verildiği; ve o suret ve o miktarda, maslâhatlar ve faideler için eğri büğrü hudutlar bulunması; hem müddet-i hayatlarında değiştirdikleri suret-i libasları ve miktarları yine hikmetlere, maslâhatlara muvafık bir tarzda,