ve kemal-i rububiyetini gösterir. Öyle de, bütün hayvanî cesetlerde kemal-i hikmetle nefislerini, ruhlarını yerleştirmek, türlü türlü cihazatla kemal-i intizamla teslih etmek, türlü türlü hizmetlerde kemal-i hikmetle göndermek, hayvanat adedince, belki cihazatları sayısınca, yine o Sâni-i Hakîmin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ve işaret ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla, gayet parlak bir surette cemal-i rahmetini ve kemal-i rububiyetini gösterir.
Hem nasıl bütün kalblere, insan ise her nevi ulûm ve hakikatleri bildiren, hayvan ise her nevi hacetlerinin tedarikini öğreten bütün ilhamat-ı gaybiye bir Rabb-i Rahîmin vücudunu ihsas eder ve rububiyetine işaret eder. Öyle de, gözlere kâinat bostanındaki manevî çiçekleri toplayan şuâat-ı ayniye gibi zâhirî ve bâtınî bütün duyguların ayrı ayrı âlemlere her biri birer anahtar olmaları, yine o Sâni-i Hakîm, o Fâtır-ı Alîm, o Hâlik-ı Rahîm, o Rezzâk-ı Kerîmin vücub-u vücudunu ve vahdet ve ehadiyetini ve kemal-i rububiyetini güneş gibi gösterir.
İşte, şu yukarıda geçen on iki ayrı ayrı pencerelerden, on iki vecihten bir pencere-i âzam açılıyor ki, on iki renkli bir ziya-yı hakikatle Cenâb-ı Hakkın ehadiyetini ve vahdaniyetini ve kemal-i rububiyetini gösterir.
İşte, ey bedbaht münkir! Şu daire-i arz kadar, belki medar-ı senevîsi kadar geniş olan şu pencereyi ne ile kapatabilirsin? Ve güneş gibi parlak olan şu maden-i nuru ne ile söndürebilirsin? Ve hangi perde-i gaflette saklayabilirsin?
YEDİNCİ PENCERE
Şu kâinat yüzünde serpilen masnuatın kemal-i intizamları ve kemal-i mevzuniyetleri ve kemal-i ziynetleri ve icadlarının suhuleti ve birbirine