On Dokuzuncu ve Otuz Birinci Sözlerin Zeyli
Şakk-ı Kamer mucizesine dairdir
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَ انْشَقَّ الْقَمَرُ ۞ وَاِنْ يَرَوْا اٰيَةً يُعْرِضُوا وَ يَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ
Kamer gibi parlak bir mucize-i Ahmediye (a.s.m.) olan inşikak-ı kameri, evham-ı faside ile inhisafa uğratmak isteyen feylesoflar ve onların muhakemesiz mukallitleri diyorlar ki: “Eğer inşikak-ı kamer vuku bulsa idi, umum âleme malûm olurdu; bütün tarih-i beşerin nakletmesi lâzım gelirdi?”
Elcevap: İnşikak-ı kamer, dava-yı nübüvvete delil olmak için, o davayı işiten ve inkâr eden hazır bir cemaate, gecede, vakt-i gaflette, âni olarak gösterildiğinden, hem ihtilâf-ı metali ve sis ve bulut gibi rü’yete mâni esbabın vücudu ile beraber, o zamanda medeniyet taammüm etmediğinden ve hususî kaldığından ve tarassudat-ı semaviye pek az olduğundan, bütün etraf-ı âlemde görülmek, umum tarihlere geçmek, elbette lâzım değildir. Şakk-ı kamer yüzünden bu evham bulutlarını dağıtacak çok noktalardan, şimdilik Beş Noktayı dinle.
BİRİNCİ NOKTA: O zaman, o zemindeki küffarın gayet şedid derecede inatları tarihen malûm ve meşhur olduğu halde, Kur’an-ı Hakîmin وَ انْشَقَّ الْقَمَر demesiyle şu vak’ayı umum âleme ihbar ettiği halde,