nevi mirac ile kâinatı arkasına atıp huzura kadar gider. Her zîkalb ve kâmil velî, seyr ü sülûk ile, arştan ve daire-i esma ve sıfâttan kırk günde geçebilir. Hatta, Şeyh Geylânî, İmam-ı Rabbanî gibi bazı zatların ihbarat-ı sadıkaları ile, bir dakikada arşa kadar uruc-u ruhanîleri oluyor. Hem ecsam-ı nuranî olan melâikelerin arştan ferşe, ferşten arşa kısa bir zamanda gitmeleri ve gelmeleri vardır. Hem ehl-i Cennet, mahşerden Cennet bağlarına kısa bir zamanda uruc ediyorlar.
Elbette bu kadar numuneler gösteriyorlar ki, bütün evliyaların sultanı, umum mü’minlerin imamı, umum ehl-i Cennetin reisi ve umum melâikenin makbulü olan zat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) seyr ü sülûküne medar bir miracı bulunması ve onun makamına münasip bir surette olması, ayn-ı hikmettir ve gayet makuldür ve şüphesiz vakidir.
ÜÇÜNCÜ ESAS
Hikmet-i Mirac Nedir?
Elcevap: Miracın hikmeti o kadar yüksektir ki, fikr-i beşer ulaşamıyor. O kadar derindir ki, ona yetişemiyor. O kadar incedir ve lâtiftir ki, akıl kendi başıyla göremiyor. Fakat bazı işaretlerle, hakikatleri bilinmezse de vücudları bildirilebilir. Şöyle ki:
Şu kâinatın Hâlikı, şu kesret tabakatında nur-u vahdetini ve tecelli-i ehadiyetini göstermek için, kesret tabakatının müntehasından tâ mebde-i vahdete bir hayt-ı ittisal suretinde bir mirac ile, bir ferd-i mümtazı, bütün mahlûkat hesabına kendine muhatap ittihaz ederek, bütün zîşuur namına makasıd-ı ilâhiyesini ona anlatmak ve onunla bildirmek ve onun nazarıyla âyine-i mahlûkatında cemal-i sanatını, kemal-i rububiyetini müşahede etmek ve ettirmektir.