bahar masnuatında istimal ediyor, onların binalarında derc ediyor. Elbette, يَوْمَ تُبَدَّلُ الْاَرْضُ غَيْرَ الْاَرْضِ sırrıyla, وَاِنَّ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ لَهِىَ الْحَيَوَانُ işaretiyle, şu dünyada camid, şuursuz ve mühim vazifeler gören zerrat-ı arziyenin, elbette taşı, ağacı, her şeyi zîhayat ve zîşuur olan ahiretin bazı binalarında derc ve istimali mukteza-yı hikmettir. Çünkü, harab olmuş dünyanın zerratını dünyada bırakmak veya ademe atmak israftır. Ve şu hakikatten, pek muazzam bir kanun-u hikmetin ucu görünüyor.
Hem madem şu dünyanın pek çok âsârı ve maneviyatı ve meyveleri ve cin ve ins gibi mükellefînin mensucat-ı amelleri, sahaif-i ef’alleri, ruhları, cesetleri ahiret pazarına gönderiliyor. Elbette o semerata ve manalara hizmet eden ve arkadaşlık eden zerrat-ı arziye dahi, vazife noktasında kendine göre tekemmül ettikten sonra, yani nur-u hayata çok defa hizmet ve mazhar olduktan sonra ve hayatî tesbihata medar olduktan sonra, şu harab olacak dünyanın enkazı içinde, şu zerratı dahi öteki âlemin binasında derc etmek, mukteza-yı adl ve hikmettir. Ve şu hakikatten, pek muazzam bir kanun-u adlin ucu görünüyor.
Hem madem ruh cisme hâkim olduğu gibi, camid maddelerde dahi, kaderin yazdığı evamir-i tekviniye o maddelere hâkimdir. O maddeler, kaderin manevî yazısına göre mevki ve nizam alabilirler. Meselâ, yumurtaların envaında ve nutfelerin aksamında ve çekirdeklerin esnafında ve tohumların ecnasında kaderin ayrı ayrı yazdığı evamir-i tekvîniye cihetiyle ayrı ayrı makam ve nur sahibi oluyorlar. Ve o madde itibariyle mahiyetleri (Haşiye) bir hükmünde olan o maddeler, hadsiz muhtelif mevcudata menşe oluyorlar, ayrı ayrı makam ve nur sahibi oluyorlar. Elbette, hidemat-ı hayatiye