yazın müzeyyen yeşil sahifesini kışın bârid beyaz sahifesine çevirmesindeki مُسَخِّرُ الشَّمْسِ وَ الْقَمَرِ olan Hakîm-i Zülkemâlin icraat-ı ilâhiyesini hatırlatır. Hem, mürur-u zamanla ehl-i kuburun bakiye-i âsârı dahi şu dünyadan kesilmesiyle bütün bütün başka âleme geçmesindeki Hâlik-ı mevt ve hayatın şuunat-ı ilâhiyesini andırır. Hem, dar ve fani ve hakir dünyanın tamamen harab olup, azim sekerâtıyla vefat edip, geniş ve bâki ve azametli âlem-i ahiretin inkişafında Hâlik-ı arz ve semavatın tasarrufat-ı celâliyesini ve tecelliyat-ı cemaliyesini andırır, hatırlattırır bir zamandır. Hem, şu kâinatın mâlik ve mutasarrıf-ı hakikisi, mabud ve mahbub-u hakikisi o zat olabilir ki, gece gündüzü, kış ve yazı, dünya ve ahireti, bir kitabın sahifeleri gibi suhûletle çevirir, yazar bozar, değiştirir, Bütün bunlara hükmeder bir Kadir-i Mutlak olduğunu isbat eden bir vaziyettir.
İşte nihayetsiz âciz, zaif, hem nihayetsiz fakir, muhtaç, hem nihayetsiz bir istikbal zulümatına dalmakta, hem nihayetsiz hadisat içinde çalkanmakta olan ruh-u beşer yatsı namazını kılmak için şu manadaki işâda, İbrâhimvari لَٓا اُحِبُّ الْاٰفِلٖينَ deyip Mâbud-u Lemyezel, Mahbub-u Lâyezâlin dergâhına namaz ile iltica edip ve şu fani âlemde ve fani ömürde ve karanlık dünyada ve karanlık istikbalde, bir Bâkî-i Sermedî ile münacat edip bir parçacık bir sohbet-i bâkiye, birkaç dakikacık bir ömr-ü bâkî içinde dünyasına nur serpecek, istikbalini ışıklandıracak, mevcudatın ve ahbabının firak ve zevalinden neş’et eden yaralarına merhem sürecek olan Rahman-ı Rahîmin