Altıncısı: (Haşiye) Cüz’-i ihtiyarînin üssü’l-esası olan meyelân, Mâturidîce bir emr-i itibarîdir, abde verilebilir. Fakat Eş’arî ona mevcut nazarıyla baktığı için, abde vermemiş. Fakat o meyelândaki tasarruf, Eş’arîyece bir emr-i itibarîdir. Öyle ise, o meyelân, o tasarruf, bir emr-i nisbîdir. Muhakkak bir vücud-u haricîsi yoktur. Emr-i itibarî ise, illet-i tâmme istemez ki, illet-i tâmme vücudu için lüzum ve zaruret ve vücub ortaya girip ihtiyarı ref’ etsin. Belki o emr-i itibarînin illeti, bir rüçhaniyet derecesinde bir vaziyet alsa, o emr-i itibarî sübut bulabilir. Öyle ise, o anda onu terk edebilir. Kur’an ona o anda diyebilir ki, “Şu şerdir, yapma.” Evet, eğer abd, hâlik-ı ef’ali bulunsaydı ve icada iktidarı olsaydı, o vakit ihtiyarı ref’ olurdu. Çünkü ilm-i usul ve hikmette, مَا لَمْ يَجِبْ لَمْ يُوجَدْ kaidesince mukarrerdir ki, “Bir şey vacip olmazsa, vücuda gelmez.” Yani, illet-i tâmme bulunacak; sonra vücuda gelebilir. İllet-i tâmme ise, malûlu, bizzarure ve bilvücub iktiza ediyor. O vakit ihtiyar kalmaz.
Eğer desen: Tercih bilâ-müreccih muhaldir. Halbuki, o emr-i itibarî dediğimiz kesb-i insanî, bazen yapmak ve bazen yapmamak; eğer mûcip bir müreccih bulunmazsa, tercih bilâ-müreccih lâzım gelir. Şu ise, usul-ü kelâmiyenin en mühim bir esasını hedmeder?
Elcevap: Tereccuh bilâ-müreccih muhaldir. Yani, müreccihsiz, sebepsiz, rüçhaniyet muhaldir. Yoksa, tercih bilâ-müreccih caizdir ve vakidir. İrade bir sıfattır; onun şe’ni böyle bir işi görmektir.
Eğer desen: Madem katli halk eden Hak’tır. Niçin bana katil denilir?
Elcevap: Çünkü, ilm-i sarf kaidesince, ism-i fail, bir emr-i nisbî olan masdardan müştaktır. Yoksa, bir emr-i sabit olan hasıl-ı bilmasdardan inşikak etmez. Masdar kesbimizdir; katil ünvanını da biz alırız. Hasıl-ı bilmasdar,