يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِى الْاَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَٓاءِ وَمَا يَعْرُجُ فٖيهَا وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصٖيرٌ
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ سَيُرٖيكُمْ اٰيَاتِهٖ فَتَعْرِفُونَهَا وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
gök gürlemesi gibi sayhalarıyla tabiat fikrini tevlid eden gafleti dağıtır.
İşte Kur’an’ın baştan başa kâinata müteveccih olan âyatı şu esasa göre gider, hakikat-i dünyayı olduğu gibi açar gösterir, çirkin dünyayı ne kadar çirkin olduğunu göstermekle beşerin yüzünü ondan çevirtir, Sânie bakan güzel dünyanın güzel yüzünü gösterir, beşerin gözünü ona diktirir, hakiki hikmeti ders verir, kâinat kitabının manalarını talim eder. Hurufat ve nukuşlarına az bakar; sarhoş felsefe gibi, çirkine âşık olup, manayı unutturup, hurufatın nukuşuyla insanların vaktini malâyaniyatta sarf ettirmiyor.
ÜÇÜNCÜ ZİYA: İkinci Ziyada hikmet-i beşeriyenin hikmet-i Kur’aniyeye karşı sukutuna, hikmet-i Kur’aniyenin i’cazına işaret ettik. Şimdi, şu Ziyada, Kur’an’ın şakirdleri olan asfiya ve evliya ve hükemanın münevver kısmı olan hükema-i İşrakiyyunun hikmetleriyle Kur’an’ın hikmetine karşı derecesini gösterip, şu cihette Kur’an’ın i’cazına muhtasar bir işaret edeceğiz.
İşte Kur’an-ı Hakîmin ulviyetine en sadık bir delil ve hakkaniyetine en zâhir bir bürhan ve i’cazına en kavi bir alâmet şudur ki: Kur’an, bütün aksam-ı tevhidin bütün meratibini bütün levazımatıyla muhafaza ederek beyan edip muvazenesini bozmamış, muhafaza etmiş. Hem, bütün hakaik-ı aliye-i ilâhiyenin muvazenesini muhafaza etmiş. Hem, bütün esma-i hüsnanın iktiza ettikleri ahkâmları cem’ etmiş, o ahkâmın tenasübünü muhafaza etmiş.