Dördüncü Nükte: Bir kısım, şu ayetten şöyle bir işaret-i gaybiye fehmeder ki,“Peygamber’in (a.s.m) evlâd-ı zükûru, rical derecesinde kalmayıp, rical olarak nesli bir hikmete binaen kalmayacaktır. Yalnız, rical tabirinin ifadesiyle, nisânın pederi olduğunu işaret ettiğinden, nisâ olarak nesli devam edecektir. Felillahilhamd, Hazret-i Fatımanın nesl-i mübareki, Hasan ve Hüseyin gibi iki nurani silsilenin bedr-i münevveri, şems-i nübüvvetin manevî ve maddî neslini idame ediyorlar. اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلَيْهِ وَ عَلٰى اٰلِهٖ
(Birinci Şûle, Üç Şuâ ile hitama erdi.)
İKİNCİ ŞULE
İkinci Şulenin Üç Nuru var.
BİRİNCİ NUR: Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyanın heyet-i mecmuasında raik bir selâset, faik bir selâmet, metin bir tesanüd, muhkem bir tenasüb; cümleleri ve heyetleri mabeyninde kavi bir teavün; ve ayetler ve maksatları mabeyninde ulvî bir tecavüb olduğunu, ilm-i beyan ve fenn-i maânî ve beyanînin Zemahşerî, Sekkakî, Abdülkahir-i Cürcanî* gibi binlerle dâhi imamların şehadetiyle sabit olduğu halde, o tecavüb ve teavün ve tesanüdü ve selâset ve selâmeti kıracak, bozacak sekiz dokuz mühim esbab bulunurken, o esbab, bozmaya değil, belki selâsetine, selâmetine, tesanüdüne kuvvet vermiştir. Yalnız, o esbab, bir derece hükmünü icra edip, başlarını perde-i nizam ve selâsetten çıkarmışlar. Fakat, nasıl ki yeknesak düz bir ağacın gövdesinden bir kısım çıkıntılar, sivricikler çıkar, lâkin ağacın tenasübünü bozmak için çıkmıyorlar, belki o ağacın ziynetli tekemmülüne ve cemaline medar olan meyveyi vermek için çıkıyorlar; aynen bunun gibi, şu esbab dahi, Kur’an’ın selâset-i nazmına kıymettar manaları ifade için sivri başlarını çıkarıyorlar.