komitelerine karışan ve her nev’i ihtilâle parmak karıştıran yine o millet olduğunu ifade ediyor.
Meselâ, فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ “Eğer doğru iseniz, mevti isteyiniz. Hiç istemeyeceksiniz.” İşte meclis-i Nebevîde küçük bir cemaatin cüz’î bir hadise ünvanıyla, milel-i insaniye içinde hırs-ı hayat ve havf-ı mematla en meşhur olan millet-i Yehud’un tâ kıyamete kadar lisan-ı hâlleri, mevti istemeyeceğini ve hayat hırsını bırakmayacağını ifade eder.
Meselâ, ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ Şu ünvanla o milletin mukadderat-ı istikbaliyesini umumi bir surette ifade eder. İşte şu milletin seciyelerinde ve mukadderatında münderic olan şöyle müthiş desatir içindir ki, Kur’an, onlara karşı pek şiddetli davranıyor. Dehşetli sille-i te’dib vuruyor.
İşte şu misallerden kıssa-i Musa aleyhisselâm ve benî-İsrail’in sair cüz’lerini ve sair kıssalarını bu kıssaya kıyas et. Şimdi, şu Dördüncü Işıktaki i’cazî lem’a-i îcaz gibi Kur’an’ın basit kelimatlarının ve cüz’î mebhaslarının arkalarında pek çok lemeat-ı i’caziye vardır; ârife işaret yeter.
Beşinci Işık: Kur’an’ın makasıd ve mesail, maânî ve esâlib ve letaif ve mehasin cihetiyle câmiiyet-i harikasıdır.
Evet, Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyanın surelerine ve ayetlerine ve hususan surelerin fatihalarına; ayetlerin mebde ve makta’larına dikkat edilse, görünüyor ki, belâgatların bütün envaını, fezail-i kelâmiyenin bütün aksamını, ulvî üslupların bütün esnafını, mehasin-i ahlâkiyenin bütün efradını, ulûm-u kevniyenin