hitap ediyor, ders veriyor; elbette o muhtelif efhama göre müteaddit manaları derc edip irade edecektir ve iradesine emareleri vaz edecektir. Evet, İşaratü’l-İ’caz’da şuradaki manalar misillü, kelimat-ı Kur’aniyenin müteaddit manalarını ilm-i sarf ve nahvin kaideleriyle ve ilm-i beyan ve fenn-i maânînin düsturlarıyla, fenn-i belâgatın kanunlarıyla isbat edilmiştir. Bununla beraber, ulûm-u Arabiyece sahih ve usûl-u diniyece hak olmak şartıyla ve fenn-i maânice makbul ve ilm-i beyanca münasip ve belâgatçe müstahsen olan bütün vücuh ve maâni, ehl-i içtihat ve ehl-i tefsir ve ehl-i usulü’d-din ve ehl-i usulü’l-fıkhın icmaıyla ve ihtilâflarının şehadetiyle, Kur’an’ın manalarındandırlar. O manalara derecelerine göre birer emare vaz etmiştir; ya lâfziyedir, ya maneviyedir. O maneviye ise, ya siyak veya sibak-ı kelâmdan veya başka ayetten birer emare o manaya işaret eder. Bir kısmı yirmi ve otuz ve kırk ve altmış, hatta seksen cild olarak muhakkikler tarafından yazılan yüz binler tefsirler, Kur’an’ın câmiiyet ve harikiyyet-i lâfziyesine kat’î bir bürhan-ı bâhirdir. Her ne ise, biz şu sözde her bir manaya delâlet eden emareyi kanunla, kaidesiyle göstersek söz çok uzanır. Onun için kısa kesip, kısmen İşaratü’l-İ’caz’a havale ederiz.
İkinci Lem’a: Manasındaki câmiiyet-i harikadır. Evet, Kur’an, bütün müçtehidlerin mehazlarını, bütün ariflerin mezâklarını, bütün vâsılların meşreblerini, bütün kâmillerin mesleklerini, bütün muhakkiklerin mezheplerini, manasının hazinesinden ihsan etmekle beraber, daima onlara rehber ve terakkiyatlarında her vakit onlara mürşid olup, o tükenmez hazinesinden onların yollarına neşr-i envar ettiği, bütün onlarca musaddaktır ve müttefeku’n-aleyhtir.
Üçüncü Lem’a: İlmindeki câmiiyet-i harikadır. Evet, Kur’an, şeriatın müteaddit ve çok ilimlerini, hakikatin mütenevvi ve kesretli ilimlerini,