semavat ve zemin gibi haşmetli, melekler gibi sevimli, dünyada yavrulara rahmet gibi şefkatli, ahirette Cennet gibi güzeldir.
Makam-ı zemm ve zecrde, binler misallerinden, meselâ, اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخٖيهِ مَيْتًا ayetinde zemmi altı derece zemmeder; gıybetten, altı derece şiddetle zecreder. Şöyle ki:
Malumdur; ayetin başındaki hemze, sormak (âyâ) manasındadır. O sormak manası, su gibi ayetin bütün kelimelerine girer.
İşte birinci hemze ile der: “Âyâ, sual ve cevap mahalli olan aklınız yok mu ki, bu derece çirkin bir şeyi anlamıyor.”
İkincisi: يُحِبُّ lâfzı ile der: “Âyâ, sevmek, nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en menfur bir işi sever.”
Üçüncüsü: اَحَدُكُمْ kelimesiyle der: “Cemaatten hayatını alan hayat-ı içtimaiye ve medeniyetiniz ne olmuş ki, böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder.”
Dördüncüsü: اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ kelâmıyla der: “İnsaniyetiniz ne olmuş ki, böyle canavarcasına, arkadaşını dişle parçalamayı yapıyorsunuz.”
Beşincisi: اَخٖيهِ kelimesiyle der: “Hiç rikkat-i cinsiyeniz, hiç sılâ-i rahminiz yok mu ki, böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun şahs-ı manevisini insafsızca dişliyorsunuz. Hiç aklınız yok mu ki, kendi azanızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz.”