onun kulağı, her şeyden قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ dinlesin, işitsin; onun lisanı, لَا اِلٰهَ اِلَّا هُو، بَرَابَرْ مٖيزَنَدْ عَالَمْ desin, ilân etsin. İşte, Kur’an-ı Mübin, اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ لَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰى fermanıyla, zikrettiğimiz hakikatlere işaret eder. Eğer o yüksek hakikatleri yakından temaşa etmek istersen, git fırtınalı bir denizden, zelzeleli bir zeminden sor, “Ne diyorsunuz?” de; elbette, “Ya Celîl, yâ Celîl, yâ Aziz, yâ Cebbar” dediklerini işiteceksin. Sonra, deniz içinde ve zemin yüzünde merhamet ve şefkatle terbiye edilen küçük hayvanattan ve yavrulardan sor, “Ne diyorsunuz?” de; elbette “Yâ Cemil, yâ Cemil, yâ Rahim, yâ Rahim” diyecekler. (Haşiye) Semayı dinle; nasıl “Yâ Celil-i Zülcemal” diyor. Ve arza kulak ver; nasıl “Yâ Cemil-i Zülcelâl” diyor. Ve hayvanlara dikkat et; nasıl “Yâ Rahman, yâ Rezzak” diyorlar. Bahardan