Tûba-i hilkatten semavat şıkkına, hep kehkeşan ağsanına
Bir Cemîl-i Zülcelâlin, dest-i hikmetle takılmış pek güzel meyveleriyiz biz.
Şu semavat ehline birer mescid-i seyyar, birer hane-i devvar, birer ulvi
âşiyane;
Birer misbah-ı nevvar, birer gemi-i cebbar, birer tayyareleriz biz.
Bir Kadîr-i Zülkemalin, bir Hakîm-i Zülcelâlin birer mucize-i kudret,
Birer harika-i sanat-ı hâlikane, birer nadire-i hikmet,
birer dahiye-i hilkat, birer nur âlemiyiz biz.
Böyle yüz bin dil ile yüz bin bürhan gösteririz; işittiririz insan olan insana.
Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü, hem işitmez sözümüzü,
hak söyleyen ayetleriz biz.
Sikkemiz bir, turramız bir, Rabbimize musahharız; müsebbihiz,
zikrederiz âbidane.
Kehkeşanın halka-i kübrasına mensup birer meczublarız biz.”
dediklerini hayalen dinledim.