birer matbaha-i rahmetini kuruyor. Mücedded bir hulle-i sanat-nüma giydiriyor. Her baharda, her bir ağaca sündüs-misal taze bir çarşaf giydiriyor. Lü’lü-misal yeni bir murassaatla süslendiriyor. Yıldız-misal rahmet hediyeleriyle ellerini dolduruyor. İşte şu işleri nihayet hüsn-ü sanat ve kemal-i intizam ile yapan ve şu birbiri arkasında gelen ve zaman ipine takılan seyyar âlemleri, nihayet hikmet ve inayet ve kemal-i kudret ve sanat ile değiştiren Zat; elbette gayet Kadîr ve Hakîmdir. Nihayet derecede Basîr ve Alîmdir. Tesadüf onun işine karışamaz. İşte o Zat-ı Zülcelâldir ki, şöyle ferman ediyor. اِنَّمَٓا اَمْرُهُٓ اِذَٓا اَرَادَ شَيْئًا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ - وَمَٓا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُ deyip, hem kemal-i kudretini ilân, hem kudretine nisbeten haşir ve kıyamet gayet sehl ve külfetsiz olduğunu beyan ediyor. Emr-i tekvinisi, kudret ve iradeyi tazammun ettiğini ve bütün eşya, evamirine gayet musahhar ve münkad olduklarını ve mübaşeretsiz, mualecesiz halkettiği için icadındaki suhulet-i mutlakayı ifade için, sırf bir emirle işler yaptığını, Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan ile ferman ediyor.
Hasıl-ı kelâm: Bir kısım ayetler, eşyada, hususan bidayet-i icadında gayet derecede hüsn-ü sanatı ve nihayet derecede kemal-i hikmeti ilân ediyor. Diğer kısmı; eşyada, hususan tekrar icadında ve iadesinde gayet derecede suhulet ve süratini nihayet derecede inkıyad ve külfetsizliğini beyan eder.
ÜÇÜNCÜ ŞUA: Ey haddinden tecavüz etmiş nefs-i pürvesvas! Diyorsun ki: بِيَدِهٖ مَلَكُوتُ كُلِّ شَىْءٍ - مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا