Elcevap: Büyük hatalar ve cinayetler, tehir ile büyük merkezlerde ve küçücük cinayetler, tacil ile küçük merkezlerde verildiği gibi; mühim bir hikmete binaen, ehl-i küfrün cinayetlerinin kısm-ı âzamı, mahkeme-i kübra-yı haşre tehir edilerek, ehl-i imanın hataları, kısmen bu dünyada cezası verilir. (Haşiye)
Üçüncü Sual: Bazı eşhasın hatasından gelen bu musibet, bir derece memlekette umumi şekle girmesinin sebebi nedir?
Elcevap: Umumi musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle, ekser nâsın o zalim eşhasın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla, manen iştirak eder, musibet-i ammeye sebebiyet verir.
Dördüncü Sual: Madem bu zelzele musibeti hataların neticesi ve keffaretü’z-zünubdur. Masumların ve hatasızların o musibet içinde yanması nedendir? Adaletullah nasıl müsaade eder?
Yine manevî canibden elcevap: Bu mesele sırr-ı kadere taalluk ettiği için, Risale-i Kadere havale edip, yalnız, burada bu kadar denildi: وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُصٖيبَنَّ الَّذٖينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً Yani, “Bir belâ, bir musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp, masumları da yakar.” Şu ayetin sırrı şudur ki:
Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve imtihandır ve dâr-ı teklif ve mücahededir. İmtihan ve teklif, iktiza ederler ki, hakikatler perdeli kalıp, tâ müsabaka ve mücahede ile, Ebu Bekirler âlâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebu Cehiller esfel-i sâfilîne girsinler. Eğer masumlar böyle musibetlerde sağlam kalsaydılar, Ebu Cehiller, aynen Ebu Bekirler gibi teslim olup, mücahede ile manevî terakki kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktı.
Madem, mazlum zalim ile beraber musibete düşmek, hikmet-i ilâhiyece