hükmünde bir câmiiyetle Zat-ı Ehad-i Samede ayineliktir.
Şimdi, hayatının saadet içindeki kemali ise, senin hayatının ayinesinde temessül eden Şems-i Ezelînin envarını hissedip, sevmektir. Zîşuur olarak Ona şevk göstermektir. Onun muhabbetiyle kendinden geçmektir. Kalbin göz bebeğinde aks-i nurunu yerleştirmektir. İşte bu sırdandır ki, seni âlâ-yı illiyyîne çıkaran bir hadis-i kudsînin meal-i şerifi olan مَنْ نَگنْجَمْ دَرْ سَمٰوَات و زَمٖينْ ۞ اَزْ عَجَبْ گُنْجَمْ بَقَلْبِ مُؤْمِنٖينْ denilmiştir.
İşte, ey nefsim! Hayatının böyle ulvi gâyâta müteveccih olduğu ve şöyle kıymetli hazineleri câmi olduğu halde, hiç akıl ve insafa lâyık mıdır ki, hiç ender hiç olan muvakkat huzuzat-ı nefsaniyeye, geçici lezaiz-i dünyeviyeye sarf edip zayi edersin? Eğer zayi etmemek istersen, geçen temsil ve hakikate remzeden;
وَالشَّمْسِ وَضُحٰيهَا ۞ وَالْقَمَرِ اِذَا تَلٰيهَا ۞ وَالنَّهَارِ اِذَا جَلّٰيهَا ۞ وَ الَّيْلِ اِذَا يَغْشٰيهَا وَ السَّمَٓاءِ وَمَا بَنٰيهَا ۞ وَ الْاَرْضِ وَمَا طَحٰيهَا ۞ وَ نَفْسٍ وَمَا سَوّٰيهَا ۞ فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَ تَقْوٰيهَا ۞ قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَا ۞ وَ قَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَا
suresindeki kasem ve cevab-ı kasemi düşünüp amel et.