Onda dahi hayır görmediğim için ön tarafıma, ileriye nazarımı gönderdim. Gördüm ki: Kabir kapısı yolumun başında açık görünüp, onun arkasında ebede giden cadde, uzaktan uzağa nazara çarpıyor. (Haşiye 1)
مَرَا جُزْ جُزْءِ اِخْتِيَارٖى چٖيزٖى نٖيسْت دَرْ دَسْت
İşte şu altı cihette ünsiyet ve teselli değil, belki dehşet ve vahşet aldığım onlara mukabil benim elimde bir cüz’-i ihtiyariden başka hiçbir şey yoktur ki, ona dayanıp onunla mukabele edeyim. (Haşiye 2)
كِه اُو جُزْءْ هَمْ عَاجِزْ هَمْ كُوتَاهُ و هَمْ كَمْ اَيَارَسْت
Halbuki o cüz’-i ihtiyarî denilen silah-ı insanî; hem âciz, hem kısadır. Hem ayarı noksandır. İcad edemez. Kisbden başka hiçbir şey elinden gelmez. (Haşiye 3)
نَه دَرْ مَاضٖى مَجَالِ حُلُولْ نَه دَرْ مُسْتَقْبَلْ مَدَارِ نُفُوذْ اَسْت
Ne geçmiş zamana hulûl edebilir ve ne de gelecek zamana nüfuz edebilir. Mazi ve müstakbele ait emellerime ve elemlerime faidesi yoktur. (Haşiye 4)
مَيْدَانِ اُو اٖينْ زَمَانِ حَالْ و يَكْ اٰنِ سَيَّالْ اَسْت
O cüz-i ihtiyarînin meydan-ı cevelânı, kısacık şu zaman-ı hazır ve bir ân-ı seyyaldır.