وَ اٖيمْرُوزْ تَابُوتِ جِسْمِ پُرْ اِضْطِرَابِ مَنْ اَسْت
Soldan dahi hayır görünmediği için hazır güne baktım. Gördüm ki şu gün, güya bir tabuttur. Hareket-i mezbuhanede olan cismimin cenazesini taşıyor. (Haşiye 1)
بَرْ سَرِ عُمْرْ جَنَازَۀِ مَنْ اٖيسْتَادَه اَسْتْ
İşbu cihetten dahi deva bulamadım. Sonra başımı kaldırıp şecere-i ömrümün başına baktım. Gördüm ki o ağacın tek meyvesi, benim cenazemdir ki o ağacın üstünde duruyor, bana bakıyor. (Haşiye 2)
دَرْ قَدَمْ اٰبِ خَاكِ خِلْقَتِ مَنْ وَ خَاكِسْتَرِ عِظَامِ مَنْ اَسْت
O cihetten dahi meyus olup başımı aşağıya eğdim. Baktım ki aşağıda ayak altında kemiklerimin toprağı ile mebde-i hilkatimin toprağı birbirine karışmış gördüm. Derman değil, derdime dert kattı. (Haşiye 3)
چُونْ دَرْ پَسْ مٖينِگَرَمْ بٖينَمْ اٖينْ دُنْيَاءِ بٖى بُنْيَادْ هٖيچْ دَرْ هٖيچَسْتْ
Ondan dahi nazarı çevirip arkama baktım. Gördüm ki: Esassız, fani bir dünya, hiçlik derelerinde ve adem zulümatında yuvarlanıp gidiyor. Derdime merhem değil, belki vahşet ve dehşet zehirini ilâve etti. (Haşiye 4)