On Yedinci Söz
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
* اِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْاَرْضِ زٖينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ اَيُّهُمْ اَحْسَنُ عَمَلًا
* وَاِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَعٖيدًا جُرُزًا
وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌ
(Bu söz, iki âlî makam ve bir parlak zeylden ibarettir.)
Hâlik-ı Rahîm ve Rezzak-ı Kerîm ve Sâni-i Hakîm; şu dünyayı, âlem-i ervah ve ruhaniyat için bir bayram, bir şehrâyin suretinde yapıp bütün esmasının garaib-i nukuşuyla süslendirip küçük-büyük, ulvî-süflî her bir ruha, ona münasip ve o bayramdaki ayrı ayrı hesapsız mehasin ve in’amattan istifade etmeğe muvafık ve havass ile mücehhez bir cesed giydirir, bir vücud-u cismanî verir, bir def’a o temaşagâha gönderir. Hem zaman ve mekân cihetiyle pek geniş olan o bayramı; asırlara, senelere, mevsimlere hattâ günlere, kıt’alara taksim ederek her bir asrı, her bir seneyi, her bir mevsimi, hattâ bir cihette her bir günü, her bir kıt’ayı, birer taife ruhlu mahlukatına ve nebatî masnuatına birer resm-i geçit tarzında bir ulvî bayram yapmıştır. Ve bilhassa rû-yi zemin, hususan bahar ve yaz zamanında masnuat-ı sağirenin taifelerine öyle şaşaalı ve birbiri arkasında bayramlardır ki, tabakat-ı âliyede olan ruhaniyatı ve melâikeleri ve sekene-i semavatı seyre celbedecek bir cazibedarlık görünüyor ve ehl-i tefekkür için öyle