İslâmiyet iltizamdır; iman iz’andır: Tabir-i diğerle, İslâmiyet hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; iman ise, hakkı kabul ve tasdiktir. Eskide bazı dinsizleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’aniyeye şiddetli tarafgirlik gösteriyorlardı. Demek, o dinsiz, bir cihette hakkın iltizamıyla İslâmiyete mazhardı; “dinsiz bir Müslüman” denilirdi. Sonra bazı mü’minleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’aniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar; “gayr-i müslim bir mü’min” tabirine mazhar oluyorlar.
Acaba, İslâmiyetsiz iman, medar-ı necat olabilir mi?
Elcevap: İmansız İslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, İslâmiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz. Felillâhilhamdü velminnetü, Kur’an’ın i’caz-ı manevîsinin feyziyle, Risale-i Nur mizanları, din-i İslâmın ve hakaik-ı Kur’aniyenin meyvelerini ve neticelerini öyle bir tarzda göstermişlerdir ki, dinsiz dahi onları anlasa, taraftar olmamak kabil değil. Hem, iman ve İslâmın delil ve bürhanlarını o derece kuvvetli göstermişlerdir ki, gayr-i müslim dahi anlasa, herhalde tasdik edecektir; gayr-i müslim kaldığı halde iman eder.
Evet, Sözler, tûba-i Cennetin meyveleri gibi tatlı ve güzel olan iman ve İslâmiyetin meyvelerini ve saadet-i dâreynin mehasini gibi hoş ve şirin öyle neticelerini göstermişler ki, görenlere ve tanıyanlara nihayetsiz bir tarafgirlik ve iltizam ve teslim hissini verir. Ve silsile-i mevcudat gibi kuvvetli ve zerrat gibi kesretli iman ve İslâmın bürhanlarını göstermişler ki, nihayetsiz bir iz’an ve kuvvet-i iman verirler. Hatta, bazı defa Evrad-ı Şah-ı Nakşibendîde şehadet getirdiğim vakit, عَلٰى ذٰلِكَ نَحْيٰى وَ عَلَيْهِ نَمُوتُ وَ عَلَيْهِ نُبْعَثُ غَدًا dediğim zaman, nihayetsiz bir tarafgirlik hissediyorum. Eğer bütün dünya bana verilse, bir hakikat-i imaniyeyi feda edemiyorum. Bir hakikatin bir dakika aksini farz etmek bana gayet elîm geliyor. Bütün dünya benim olsa, bir tek hakaik-ı imaniyenin vücud bulmasına bilâ-tereddüt vermesine nefsim itaat ediyor.