İkinci Esas: Medeniyet, taaddüd-ü ezvacı kabul etmiyor. Kur’an’ın o hükmünü, kendine muhalif-i hikmet ve maslâhat-ı beşeriyeye münafi telâkki eder.
Evet, eğer izdivaçtaki hikmet, yalnız kaza-yı şehvet olsa, taaddüd bilâkis olmalı. Halbuki, hattâ bütün hayvanatın şehadetiyle ve izdivaç eden nebatatın tasdikiyle sabittir ki, izdivacın hikmeti ve gayesi, tenasüldür. Kaza-yı şehvet lezzeti ise, o vazifeyi gördürmek için rahmet tarafından verilen bir ücret-i cüz’iyedir. Madem, hikmeten, hakikaten, izdivaç nesil içindir, nev’in bekası içindir; elbette, bir senede yalnız bir defa tevellüde kabil ve ayın yalnız yarısında kabil-i telâkkuh olan ve elli senede ye’se düşen bir kadın, ekseri vakitte, tâ yüz seneye kadar kabil-i telkih bir erkeğe kâfi gelmediğinden, medeniyet pek çok fahişehaneleri kabul etmeye mecburdur.
Üçüncü Esas: Muhakemesiz medeniyet, Kur’an kadına sülüs verdiği için ayeti tenkid eder. Halbuki, hayat-ı içtimaiyede ekser ahkâm, ekseriyet itibariyle olduğundan; ekseriyet itibariyle bir kadın kendini himaye edecek birisini bulur, erkek ise ona yük olacak ve nafakasını ona bırakacak birisiyle teşrik-i mesai etmeye mecbur olur. İşte, bu surette bir kadın, pederinden yarısını alsa, kocası noksaniyetini temin eder. Erkek, pederinden iki parça alsa, bir parçasını tezevvüc ettiği kadının idaresine verecek; kızkardeşine müsavi gelir. İşte, adalet-i Kur’aniye böyle iktiza eder. Böyle hükmetmiştir. (Haşiye)
Dördüncü Esas: Sanemperestliği şiddetle Kur’an men’ettiği gibi; sanemperestliğin bir nev’i taklidi olan suretperestliği de men’eder. Medeniyet ise, suretleri kendi mehasininden sayıp, Kur’an’a muaraza etmek istemiş. Halbuki gölgeli, gölgesiz suretler, ya bir zulm-ü mütehaccir veya bir riya-i mütecessid veya bir heves-i mütecessimdir ki; beşeri zulme ve riyaya ve hevâya, hevesi kamçılayıp teşvik eder. Hem, Kur’an merhameten, kadınların