(Bu parça, Arapça Hutbe-i Şamiye Zeylinin Üstad Bediüzzaman tarafından tercüme edilmeyen kısmının yayınevimiz tarafından yapılan tercümesidir.)
S– Günümüz medeniyeti dinî cihada müsaade etmediği gibi fetva da vermiyor. Bu konuda medeniyet ile İslâmiyet arasında nasıl mutabakat sağlanacak?
C– Medeniyet, gayrımeşru olan vesilelere meşruiyet ve cevaz verdiği halde, İslâm dini, bütün şeriatlarda var olan cihada nasıl müsaade etmesin! Dünyada kötülükler bulunduğu sürece fazilet de bunlara karşı mutlaka mücahede edecektir. Demek ki, cihad ebedidir.
Sonra, bulunduğumuz mevki ve yer, dar olmayıp bize yetecek kadar geniş olduğundan, saldırı değil, savunma konumunda olacağız. Zaten dinimizin temel esasları da buna işaret etmektedir. لَا إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ ve يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا اِلٰى كَلِمَةٍ سَوَٓاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ ayetleri de gösteriyor ki, bizim aslî vazifemiz savunmadır. Ayette geçen تَعَالَوْا kelimesi, öncelikli vazifemizin onları hakta ittifaka davet etmek olduğuna işaret etmektedir. Bundan sonraki görevimiz ise ancak cihad yoluyla müdafaadır.
S– Günümüz medeniyeti istibdada karşı savaş açtığı gibi din âlimlerine ve büyüklerine karşı da düşmanlık hislerini kışkırtmıştır. Yabancılardan bize sirayet eden bu iki hissin bir sonucu olarak bizde de tahakküm ve baskı aleyhinde hücumlar olduğu gibi dinî hislere karşı da güvensizlikle bakılmaktadır. Bu konudaki görüşün nedir?
C– Evet, yabancılardan bize panzehir zehirle birlikte sirayet etmiştir. Mazlumların istibdada karşı savaş açmalarının sebebi ise açıktır. Yabancıların dinî hislere karşı düşmanlıklarını ilan etmelerinin sebebine gelince; bunun sebebi, İsevî dininin ve bilhassa Katolik mezhebinin Avrupa toplumunda meydana getirdiği müthiş ve acayip karışıklıktır. Bilindiği gibi Katolik