Hem de bazı lâubaliler hür yaşamak istemediklerinden, nefs-i emmarenin istibdat ve esaret-i rezilesinin altına girmek istiyorlar.
Elhasıl: Şeriat dairesinden hariç olan hürriyet ya başka kalıpta istibdat veya esaret-i nefs veya vahşet-i hayvaniyedir. Böyle ubaliler 1 iyi bilsinler ki, diyanetsizlikle, sefahetle hiç sahib-i vicdan bir ecnebiye kendilerini sevdiremezler, benzettiremezler. Zira mesleksiz ve sefih sevilmez ve erkeğe karı libası yakışmaz.
Vehim: “Bu cemiyet sair cemiyat-ı diniye ile şakku’l-asadır. Rekabet ve nefreti intac eder.”
İrşad: Evvelâ: Umur-u uhreviyede hased ve müzahemet ve münakaşat olmadığından, bu cemiyetlerden hangisi münakaşa ve rekabete kalkışsa, ibadete riya ve nifak etmiş gibidir.
Saniyen: Muhabbet-i din saikasıyla teşekkül eden cemiyetlerin iki şart ile umumu takdis ve onlarla ittihad ederiz.
Birinci Şart: Meşruta-i meşruayı muhafaza etmektir.
İkinci Şart: Muhabbet üzerinde hareket etmek ve başka cemiyet-i İslâmiyeye leke sürmekle kendine kıymet vermeye çalışmamak. Birinde hata bulunsa, müfti-i ümmet olan cemiyet-i ulemanın efkâr-ı umumiyelerine havale etmek, hem de cemiyetin kuvvetiyle hâkim ve mütehakkim olmamaktır. Zira tahakkümat-ı siyasiyenin lezzeti ile herkes sermest oluyor, vazgeçmek istemiyor.
Salisen: İ’lâ-yı kelimetullaha müteveccih olan bir cemiyet-i diniye, hiçbir garaza vasıta olamaz. İsterse de muvaffak olmaz. Hak ve hakikatın hatırı âlidir, hiçbir şeye feda olunmaz. Şeriat vasıta-i garaz olamaz. Nasıl süreyya süpürge olur veya üzüm salkımı gibi yenilir? Şems-i İslâmiyeye “püf, püf” eden cinnetini ilân eder.