Hem de düşmanlarımız cehalet, zaruret ve ihtilâftır. Tabii Avrupa da bundan istifade ile bizi istibdat-ı maneviyeleri altına aldılar. Bu ittihadımızla bu üç düşman-ı bî-insafa ve başta da ihtilâf olarak hücum edeceğiz. Amma, ecnebilere düşman nazarıyla değil, belki saadetimizi ve i’lâ-yı kelimetullaha bu zamanda vasıta olan terakki ve medeniyete bizi teşvik ve icbar ettiklerinden dost ve hâdim nazarıyla bakacağız. Hem de ecnebiler medeniyetleriyle beraber kuvvetli olduklarından, taassub ve husumete mahal kalmamış. Zira din nokta-i nazarından medenilere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değildir. Ve İslâmiyet’i mahbub ve ulvî olduğunu ef’âl ve ahlâkımızla göstermek ve maddeten terakki etmekledir. İcbar ve husumet, söz anlamayan veya anlamak istemeyen vahşilerin vahşetine karşıdır.
Vehim: “Meşrutiyetin bir rüknü hürriyet-i tammedir. Halbuki sünnet-i Nebeviyeyi hedef-i maksad eden İttihad-ı Muhammedî hürriyeti tahdid eder ve medeniyetin çok levazımına münafidir.”
İrşad: Hürriyeti tahdid ile tahkik ve tekmil eder ve medeniyetin aldatıcı zünub ve mesavisini hudud-u hürriyet ve medeniyetimize girmekten seyf-i şeriatla yasak eder. Zira asıl hür, mü’mindir. Dinsiz daima istibdat altındadır. Çünkü Sâni-i âleme hakkıyla abd ve hizmetkâr olan, 1 istibdadına, tezellüle tenezzül etmemek gerektir. Ve tahdid-i hürriyet, insaniyet nokta-i nazarından zaruridir. Amma, hürriyet-i mutlaka vahşet-i mutlakadır, belki hayvanlıktır. İnkıyad-ı vicdan ile, ahkâm-ı Şer’î ile takayyüd, hürriyette tekemmüldür; münafi değil. Amma, levazım-ı medeniyet dediğiniz bazı zünub ve mesavi-i medeniyeti çocukluk tabiatıyla, heva ve heves ile aldatıcı mehasin zannedersiniz. Halbuki, asel-i müsemmem gibi aldatıcıdır. Medeniyetin hiçbir mehasin-i hakikisi yoktur ki şeriatta sarahaten veya istilzamen veya iznen o veya daha ahseni bulunmasın.