Amma hürriyet-i mutlaka, vahşet-i mutlakadır, belki hayvanlıktır. Tahdid-i hürriyet de insaniyet nokta-i nazarından zaruridir.
Saniyen: Çocukluk tabiatı ile, hevâ ve heves ile aldatıcı zünub ve mesâvi-i medeniyeti mehasin zannolunuyor. Halbuki medeniyetin hiçbir hakikati, mehasini yoktur ki İslâmiyette sarahaten veya zımnen veya iznen o veya daha ahseni bulunmasın!
Salisen: Bazı sefih ve lâubaliler hür yaşamak istemediklerinden nefs-i emmarenin esaret-i rezilesi altına girmek istiyorlar. Elhasıl, şeriat dairesinden hariç olan hürriyet ya istibdat ve esaret-i nefs veya vahşettir. Böyle lâubaliler iyi bilsinler ki, dinsizlikle ve sefahetle hiç sahib-i vicdan bir ecnebiye kendilerini sevdiremezler ve benzetemezler. Zira, mesleksiz ve sefih sevilmez. Ve bir karıya yakışır istihsan ettiği libası erkek giyinse müsteskal olur.
Yedinci Vehim: “Bu cemiyet sâir cemiyat-ı diniye ile şakku’l-asadır. Rekabet ve münafereti intac eder.”
Elcevap: Evvelen; umur-u uhreviyede hased ve müzahemet ve münakaşa olmadığından, bu cemiyetlerden hangisi münakaşaya, rekabete kalkışsa ibadette riya ve nifak etmiş gibidir.
Saniyen: Muhabbet-i din sâikasıyla teşekkül eden cemiyetlerin iki şart ile umumunu takdis, onlarla ittihad ederiz.
Birinci Şart: Meşruta-i meşruayı muhafaza etmektir.
İkinci Şart: Muhabbet üzerinde hareket etmek, başka cemiyete leke sürmekle kendine kıymet vermeye çalışmamak; birinde hata bulunsa, müftî-i ümmet olan cemiyet-i ulemaya havale etmektir.