Üçüncü Vehim: “Volkan’a mensup cemiyetin, tefrikadan ve başkalarına tevlid-i ye’sden başka ne faidesi var?”
Elcevap: Bu, tefrik değil, tevhiddir. Ye’s değil, ümid verir. O hakikat-ı uzma ki, nısf-ı küre-i arzda meknuz uruk-u zeheb gibi bir köşesini keşf ile tecelli etmiş yeni bir şuledir. Bahr-i umman bir destide sıkışmadığı gibi, İttihad-ı Muhammedî de Volkan idarehanesinde veya İstanbul’da sıkışıp kalmayacaktır. Belki şimdiki kuvveden fiile çıkmış bir parça İttihad-ı Muhammedî, kar’ul-asâ gibi ikazdan ibarettir. Hem de o derece uzun ve müteselsil ve merakiz-i İslâmiyeyi birbirine rabteden silsile-i nurani ihtizaza getirmekle, onunla merbut umum mü’minleri, i’lâ-yı kelimetullahın bu zamanda en büyük vasıtası olan maddeten ve manen terakkiyata bir şevk ve âmir-i vicdanî ile sevketmektir. Zira istibdat ve tahakkümden tahallus, hevâhiş ve şevk-i vicdanî ile sevk olur. Halbuki binde bir tane münevverü’l-fikirdir; vicdanen mütehassis oluyor. Hiss-i din ile olsa, ehass-ı havas ve en âmi, hiss-i din ile mütesaviyen tarik-i terakkîde münevverü’l-fikir gibidirler. Hem de tenvir-i fikre sebep olan marifet-i âmm veya medeniyet-i tâm bizde olmadığı için, nûrü’n-nur olan din-i İslâm’ı menar etmeliyiz. Tâ âhenk-i terakkî muhtell olmasın.
Dördüncü Vehim: “İçimizdeki gayr-ı müslimler ürkecekler veya bahane tutacaklar.”
Elcevap: Bahane tutmak çocukluktur veya hâinliktir. Ürkmek ise cehalet veya tecahüldür. Zira gayr-ı müslimler kurun-u vustada ve vahşi oldukları zamanlarda ferman-ı ... لاَ إِكْرَاهَ ile bu kadar edyan ve akvam-ı muhtelifeyi medeniyet-i İslâmiye’de masun kaldıklarından,