Dördüncüsü: Hadîdu’l-mizac bir âlimin hiddetinden neşet eden seyyiatı, illet-i tardiyeye binaen, ilmi de lekedar edebilir. Meğer bir salih âlim gösterilse ve o seyyiatın menşei hiddet olduğu isbat olunsa... Binaenaleyh, istibdadın ve zaman-ı mazinin seyyiatı, din ve şeriatı lekedar etmemek için meşrutiyeti şeriat libasıyla göstermek ve tatbik etmek zaruridir.
Hulefa-i raşidin’in ve Ömer b. Abdülaziz'in zamanlarını taklid edebiliriz.
Eğer denilse ki: “Onlardaki safvet ve ahlâk-ı hasene bizde yoktur ki, taklid mümkün ola!”
Ben derim: Meyl-i terakkinin ikazıyla bizdeki tenebbüh-ü efkâr ve telâhuk-u efkârdan hasıl olan tekemmül-ü mebadî ve ihata-i medeniyet bu safvet ve ahlâkın yerini tutar. Düvel-i ecnebiyenin adaleti bu cevabı isbat eder.Medeniyet-i İslâmiyenin medeniyet-i hâzıradan farkı, yalnız menahî ve rezail ve esaret-i nefsten men’dir. Hem de kamet-i merdane-i istidat-ı millimize kadınların libası gibi süslü sefahet ve hevesat yakışmıyor. Zira, bir erkek, bir kadının kametinden istihsan ettiği libası giyse rezil olur ve bilakis...
Elhasıl: Çürük olan mesavi-i medeniyeti hudud-u hürriyet ve medeniyetimize girmekten seyf-i şeriat ile yasak edeceğiz. Tâ ki medeniyetimiz, bu âb-ı hayat-ı şeriat ile gençliğini ebedileştirsin. Eğer medeniyet-i İslâmiye bir cism-i nâmî olsa, şeriat deveran-ı demi ve diyanet de hararet-i gariziyesi olacaktır. Hem de, şeriat-ı garra kelâm-ı ezelîden geldiğinden ebede gidecektir.