Milyonlarca dahilerin nüsus-u katıadan istihracıyla şecere-i tuba gibi teşaüb etmiş ve siyaseten ve maslâhaten hangisinin hangi meselesine temessük caiz bulunmuş وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ sırrını tefsir eylemiş olan mezahib-i erbaadan o define-i bîpayan ve bîintiha, o cevahir ile memludur ya; o şeriat-ı garradan ahkâm-ı adile ve hakaik-i ulviyeyi düstur olmak üzere tanzim için hamele-i şeriatın efkâr-ı umumiyesine müracaat ediniz. Tâ ki, meşrutiyetteki hakaiki ve Kanun-u Esasîdeki ahkâmı daha mükemmel, daha vazıh şeriat-ı garradan istihrac ve tanzim etsinler. Nasıl ki az himmetle Mecelle-i Ahkâm'ı tanzim ettiler. Zira hablü’l-metin-i hayatımız olan ittihad-ı umumî bununla tahakkuk edecek ve kuvvet bulacaktır.
Şimdiye kadar şems-i İslâmiyet sehab-ı muzlim-i istibdat ile ve onun neticesi olan sû-i ahlâk ve za’f-ı diyanetle mestur-u münkesif ve makes olan kamer-i medeniyet, haylulet-i cehalet ve vahşet ile münhasif olduğundan, hâşâ, din-i İslâm müsaid-i istibdat ve atalet olduğuna dair bazıları için bir zann-ı batıl hasıl olmuştur. ﺍَﻟْﺤِﻜْﻤَﺔُ ﺿَﺎﻟَّﺔٌ ﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻦِ ﺍَﺧَﺬَﻫَﺎ ﺍَﻳْﻨَﻤَﺎ ﻭَﺟَﺪَﻫَﺎ bir şeriatta esas olsa, acaba ne senedle, ne suretle mani-i terakki olur. Siz de meşrutiyeti meşruiyet ünvanı ile tavsif ve telâkki ve telkin ediniz, tâ ki o bâtılı tekzib edesiniz. Yoksa başka vicdanî dinlere kıyasen şeriatı siyasetten tecrid ile o zann-ı bâtılı tasdik etmeyiniz. Zira dinimiz nasıl ki manevî ve vicdanî ve uhrevî ve naklîdir, maddî ve siyasî ve aklî ve meaşı tanzim ve temin ediyor. Bazı Avrupa muhakkikleri demişlerdir ki: