“Aded-i malûmatillah” veya “mikdar-ı makdurat” dua, mikyası kaldırmaz;
meğer olsa kinayet kesrete. O da niyet ister; her dem niyet bulunmaz.
حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ 'in Bir Nüktesi
Biri dedi: Kur’an’da kamer hilâl oldukça كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ 'le
“Tenzil” teşbih eylemiş; zâhir zevke hoş gelmez, letafeti görünmez?
Dedim: Yahu! Süreyya, o unkud-u semavî bir menzil-i kamerdir,
قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ hilâl ona kondukça, o misafir-i aziz,
küçük, beyaz, eğilmiş bir dal ile bağlanmış lü’lü’ misal bir salkım
Süreyya suretini hilâl ile gösterir; nazeninane bir iz.
Güya azim bir ağaç semavat arkasında durmuş da,
her nasılsa sema yüzünü yırtmış onun sivri bir dalı,
manzarası pek leziz, başını ondan çıkarmış, zeminlilere güler,
der: Ey insan çocukları! Bana da bir bakınız!
Ben mi letafetliyim, ya hurma ağacınız, unkudlu ağsanınız?
Saff-ı evvel muhatab ebna-i nahl ve sahra,
bir zemine, bir semaya bakar; orada ezhar ve esmar,
burada hilâl ve yıldız.