Kuvvetimiz hayatı, ona müthiş bir mevttir. Zulüm etmez temadi.
İslâm kuvveti ise nasıl ki dayanmışsa,
dayansa, nerede olsa gaddar hasmın hayatı,
Şarkta elbette söner, bâki kalır ramadı.
İki yüz günlük vâsi bir cephede,
hem de yedi noktada, hasım manen mağlubdur.
Yalnız Anadolu cephesinde muvakkat biraz ileri gitti.
Sebebiyse, aldandık. İnfiradî siyaseti bilmeyerek takındık.
اصْبِرُواْ وَصَابِرُواْ وَرَابِطُواْ
fermanına mü’minane imtisal etsek, gelir Allah’ın vaadi.
Âlem-i İslâmın ve hak ve hürriyetinin istirdadı için biiznillahi Teala
tedafüdan taarruza geçiyor, belki çok yerlerde de geçti.
İnönü'nün iki zaferi, zâhiren ger küçüktü, bâtınen pek büyüktü.
Nasıl ki devletlerin haysiyet ve şevketi, kuvvet ile inadı
bir mizanla tartılır, “derahim” ve “mark” gibi mizanu’l-iktisadla derecesi bilinir.
Öyle de milletlerin izzetinin imadı, hem de tarz-ı hayatı bir mizanla tartılır:
Mizan, tarz-ı nazardır. Bakmak, barometredir.
Mecruh, mazlum adamın meyusane feryadı,
fakirane nazarı, zilletine mizandır.
Fakat ümidkârane, müntakimvarî nazar, izzetine mikyasdır.
Yeni sene cephe idi, Eskişehir bir siperdi.
İnönü zaferi olmadan, her müslim-i mazlumun, kâfir olan hasmını
mütecebbir bir zalim mevkiinde görürdü, aşağıdan yukarı cihetine bakardı,