Nefsanî aşklardaki felâket ve haybetler bu sırdandır elbette.
Mecazî âşıkların bütün bu divanları birer feryad-ı matem,
birer fizar-ı zulüm, bir vaveyl-i zilleti.
Zira ekser maşuklar zâlim olurlar,
o nev aşkları tahkir ederler; etmezler merhameti.
Zira bâtın-ı kalbe bu nev’ aşk-ı mecazî, fıtrata karşı tahkir,
bir nev’ istihza olur; incitir fıtratı.
Fıtrat, fıtrî olmayan her şeyi tezyif eder,
hem dahi tahkir eder, tahkiri işmam eden böyle tarz-ı hürmeti.
Bu hırsın düsturuna iki cüz’î numune girmiş hiss-i umuma.
Biri, merak-ı nevmî; nevmi dahi uçurur, kaçırır bakiyeti.
Dilenci-i muhteris, sadakayı kaçırır. Sende bir dâü’s-sehr var;
gece kalben nevmi merak edersen, kaçırır bakiyeti,
sen uyanık kalırsın. İki dilenci: Biri, musırr ve muhterisdir;
biri müstağni ve muhteriz, var sırr-ı kanaati.
İkincisine vermek ziyade istersin. İşte te’dib-i fıtrat.
Bunun gibi çok numuneleri var, ima eder şu keskin kanunun vüs’ati.
İslâma Yakışan Hüdabinane İnsafdır, Hodbinane Tenkid Değil
En müdhiş marazımız, hem manevî musibet,
cerbeze ve gurura dayanan şu tenkiddir.
O tenkidi işleten, ger insafın eliyse, hakikatı rendeşler.
Ger o tenkidi gurur istihdam etse, tahrib eder parçalar.
O müdhişin müdhişi, şöyle tenkid ger girse imanî akaide,
dinî müsellemata; –Zira iman, tasdikle beraber hem iz’andır,