Tevhid’in İki Bürhan-ı Muazzamı
Şu kâinat tamamıyla bir bürhan-ı muazzamdır.
Lisan-ı gayb, şehadetle müsebbihdir, muvahhiddir.
Evet tevhid-i Rahman’la, büyük bir sesle zakirdir ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ
Bütün zerrat u hüceyratı, bütün erkân u azası birer lisan-ı zakirdir;
o büyük sesle beraber der ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ
O dillerde tenevvü var, o seslerde meratib var.
Fakat bir noktada toplar onun zikri, onun savtı ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ
Bu bir insan-ı ekberdir, büyük sesle eder zikri; bütün eczası, zerratı,
küçücük sesleriyle, o bülend sesle beraber der ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ
Şu âlem halka-i zikri içinde okuyor aşrı,
şu Kur’an maşrık-ı nuru. Bütün zîruh eder fikri ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ
Bu Furkan-ı celîlü’ş-şan, o tevhide nâtık bürhan, bütün âyat sadık lisan,
şuaat-ı barika-i iman; beraber der ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ
Kulağı ger yapıştırsan, şu Furkan’ın sinesine, derinden tâ derine
sarihan işitirsin semavî bir sada der ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ
O sestir gâyeten ulvî, nihayet derecede ciddî,
hakikî pek samimî, hem nihayet mûnis ve mukni
ve bürhanla mücehhezdir. Mükerrer der ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ