hikmet tensib ediyor, inayet müstelzimdir. Belâgat der:
Ahsen ona eder istinad, sırr-ı nizam-ı cihan.
Tokmak gibi bu cevap o şeytanın başına öyle müthiş bir indi
ki o şeytanı kaçırdı, zabtetti insanoğlu o meydan-ı imtihan.
Bundan da mülzem oldu o şeytan, döndü, dedi:
Dersiniz: Kur’an beşere rahmet. Halbuki ekseriyet elîm zahmete düştü,
sebeb, küfür ile küfran. Yine o insan dedi:
Zeminde yüz çekirdek, mâ ve ziya gelmezse, sağlam kalıyor.
Fakat çekirdek, kıymeti de beş para; eğer şems ve âsuman
mâ ve ziya verirse, sekseni sû-i mizacları için eğer çürüse,
yirmisi her biri bir şecer-i meyvedar, bir ağac-ı sayedar.
Ger verilse bir lisan, her çekirdek diyecek: Ey âb-ı hayatımız!
Ey ziya-yı ruhumuz! Siz mahza rahmetsiniz.
Pek şefkatli bir elden bize süzülmüşsünüz.
Sizi bize gönderen o Rahim hem Rahman.
Yahut mehd-i zeminde yüz yumurta bulunur, fakat hüma tayrının.
Eğer tayr oturmazsa, onlar sağlam kalır. Fakat birer adi yumurta.
Ne kıymettar, ne mizan. O kuş, eğer otursa,
şefkatli harareti onlara da verirse, çendan seksen bozulsa,
lâkin yirmisi her biri birer piliç çıkacak. O nev’e gelse lisan,
mutlak böyle diyecek: Ey şefkatli valide! Ey hürmetli mürebbi!
Sen bir lâtif rahmetsin diyecek, ayağına kapanıp şükran ile öpecek.
O hüma-misal, hüdâ-yı Kur’an.
Kaçtı o şeytan, dedi: Seninle işim yoktur. Korkarım senden.
Beni yolumdan şaşırtırsın ey insan-ı bîaman.