a’sârın düsturudur, ihtar eder beşere, hâdise düstur olmuş.
O milletin manevî şahsiyeti göstermiş müşahhas bir cemaat.
Meselâ: وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ
Evet, havf-ı mevt, mevte sebep; hırs-ı hayat, illet-i zillet.
Bu iki düstur-u hikmet içine almış iki cümle-i ayet.
Hem şu cümlenin zımnında, evvelki düstur gibi,
kaderî bir düsturu ihbar-ı gayb nev’inden, beşere ihtar eder.
Hem de eder işaret ki, o kavm-i azîmin eskide hâkimiyet
azametli bir tarihi olmuş olduğu halde,
inad ve hırs-ı hayat vermiş onlara zillet ile esaret.
Meselâ: وَلاَ تَعْثَوْاْ فِي الأَرْضِ مُفْسِدِينَ * لَتُفْسِدُنَّ فِي الأَرْضِ
Şu cümlede o kavmin bu zamana kadar da
beşerde oynadığı ifsad ile, riba ile, hile ile, hem hiyanet,
derin bir intikamla müfsidane bir rolü,
o inatlı rolünü uyandıran hâlet-i ruhîdeki düsturu ihtar eder şu ayet.
Şu kaç cümle numune, denizden yedi katre.
Hadise etse tekerrür, inkılâb eder düstura.
Kur’an’daki tekerrür, bu sırra eder remzî, hem de eder delâlet.
Tekrar-ı Kur’an’ın Bir Sırrı
Bazen görünür bir nurda nâr, tahkikte tekrar,
tezkâr ile takrir, terdad ile ihtar, güzeldir büleğaya, hutabâya.
İnsan nasıl her an havaya, her gün gıdaya, her hafta ziyaya,
her ay nisaya, her sene devâya muhtac ve hem fakirdir.