Bir derdin vücudu tercüman oluyor.
Ooh ve elhamdülillah ise ruhunda münderic,
kalbinde mümtezic bir lezzet, bir nimetin muhbiri, mazharı oluyor.
Ah ve âh dedirttiren lezaiz oluyor, lezaiz-i mazi.
Zevali tahattur, tasavvur, hem kalbe, lisana ah ve âh dedirir, ettirir feryadı.
Nasıl ki zeval-i elem lezzet olur, öyle de zeval-i lezzet de elemdir.
Hem vehm-i zevalî.
Belki de zeval-i lezzetin tasavvur, tahatturu ruhanî elem-i müstemir.
Bu sırdır uşşâk-ı mecazî,
her biri bir divan, her divan bir feryad, şu feryad bu elemden gelir.
Âlâm-ı mazidir lezzet-i zevalî.
Oh ve elhamdülillâh, hem kalbe, lisana dedirir.
Bir günlük lezzetin zevali, müstemir elemdir.
Bir günlük elemin zevali, daimî lezzettir.
Ruhunda muzmerdir, düşünmek deşmektir.
Beşerin vicdanı, insanın fıtratı istiyor daima;
daimî bir lezzet, müstemir bir nimet; o ise muhabbet, marifet, tefekkür,
tecelli-i kemalât-ı ruhî, füyuzat-ı kalbî, lem’a-i hakikat, emel-i saadet.
İmandır, yakîndir bunların hem başı, esası.
Zaman Olur ki, Adem-i Nimet, Nimettir
Hafıza bir nimettir. Fakat ahlâksız bir adamda,
musibet zamanında nisyan ona râcihtir.
Nisyan da bir nimettir. Yalnız her günün âlâmını çektirir,
müterakim olmuş âlâmı unutturur.