Niyet Gibi, Tarz-ı Nazar Dahi Âdeti İbadete Çevirir
Şu noktaya dikkat et; nasıl olur niyetle mübah âdat, ibâdat...
Öyle tarz-ı nazarla fünun-u ekvan olur maarif-i ilâhî,
tetkik dahi tefekkür... Yani ger harfî nazarla, hem sanat noktasında
“Ne güzeldir” yerine, “Ne güzel yapmış Sâni’, nasıl yapmış o mâhi”
nokta-i nazarında kâinata bir baksan, nakş-ı Nakkaş-ı Ezel
nizam ve hikmetiyle lem’a-i kasd ve itkan tenvir eder şübehi.
Döner ulûm-u kâinat, maarif-i ilâhî... Eğer mana-yı ismiyle,
tabiat noktasında, “Zatında nasıl olmuş” eğer etsen nigâhı,
bakarsan kâinata, daire-i fünunun daire-i cehl olur.
Biçare hakikatler, kıymetsiz eller kıymetsiz eder. Çoktur bunun güvahı.
Yalnız Bir İsim Takmak, Müsemmayı Bilmek Yerine Bazen İkame Ediliyor
İşte bir nur-u muzlim zulmet-i münevvere,
efkâr-ı hâzırada cehl-i basiti yapar cehl-i mürekkebe kalb.
en mühim de bir sebebi, mechul bir şeye parlak bir ismi takar,
bu mechul hakikatı bununla bildim zanneder.
Sair mechul şeyleri ona da irca edip izah ettim zanneder.
Halbuki tarif, izah; ya had, ya resm iledir.
Yoksa bir ism-i camid ki, vâzıı cahildir, bir vechi dahi cazib,
müsemmaya mümas vechi kara, muzlimdir;